saltburn
- Yagmur Yildiz
- Mar 13, 2024
- 6 min read
Küfür ve cinsel içerik uyarısı! Spoilers ahead.
Ufak rötarlarla da olsa burdayız.
Emerald Fennell’ın yazıp yönettiği Saltburn, 2006 yılında Oliver Quick’in Oxford’un ilk günüyle başlıyo’. Başlarda Oliver’ı oldukça ezik, stereotypical bi’ outsider olarak görüyoruz. Silik bi’ tip. İyi ve çalışkan bi’ öğrenci olmasına rağmen profesörleri tarafından bile siklenmiyo’. Ne kadar çaba sarf etse de, aileleri jenerasyonlardır Oxford’da okuyan bu legacy bebeleriyle yarışamıycağına çok erken bi’ zamanda hissediyo’. Bu ‘legacy’ler yurtdışındaki köklü üniversitelerde çok rastladığımız bi’ şey. Ailenden daha önce okuduğun okulda okumuş birisi varsa, sen ‘legacy’ sayılıyosun. Eğitim kurumlarının nepotizm anlayışı yani kısaca.

Filmin başından itibaren Oliver’ın sapık gibi sürekli Felix’i izlediğini görüyoruz. Hayranlık ve merakla karışık bakışları sürekli çocuğun üzerinde. Günlerden bi’ gün Felix’in derse giderken bisiklet lastiği patlıyo’ ve şansa bakın ki bizim Ollie doğru zamanda doğru yerde. Hemen bisikletini Felix’e verip günü kurtarıyo’. Bir sonraki akşam, bu nazik davranışına teşekkür amaçlı Oliver’ı pub’da arkadaşlarının masasına davet ediyo’ ve bu dostluğun ve aslında bi’ felaketler silsilesinin fitili ateşleniyo’.

Felix çok yakışıklı, tüm kızların peşinden koştuğu, ailesi çok saygın ve zengin bi’ aristokrat. Hani Evelyn Waugh kitaplarında bizim aileden ilham aldı, bizim Saltburn’le kafayı bozmuştu falan gibi uçuk bi’ yorum yapıyo’ hatta Felix bi’ noktada. Felix’in bi’ kardeşi var; Venetia. Bi’ de kuzeni var; Farleigh. Annesi Elspeth, babası da Sir James. Hepsi aşırı eksantrik karakterler, gelicez. Filmde sürekli Felix’in herkese ne kadar iyi niyetli ve saf yaklaştığı sürekli vurgulanıyo’. Öyle de aslında, Felix, Oliver’la en güçlü bağlarını aslında onu sürekli farklı farklı durumlardan ‘kurtarırken’ kuruyo’.
Hikaye ilerledikçe Oliver’ın saykotik, hayranlıkla karışık stalker hareketleri artarak devam ediyo’. Buralarda artık yavaştan anlıyoruz ki; Oliver baya hasta ruhlu bi’ sapık dkjfhd. Hayat devam ediyo’, Oliver ve Felix’in arası açılıyo’ ta ki Oliver keş babasının ölüm haberini alıp Felix’in kapısına dayanana kadar. Burda yine Felix ‘ben seni kurtarıcam’ tribine yenik düşüp, hayatının belki de en kötü zamanını yaşayan Oliver’ı yazı geçirmek için Saltburn’e çağırıyo’.

Oliver’ın bi’ başka garip özelliği de nerdeyse tüm karakterlerle garip bi’ sexual tensionı olması. Felix’e zaten sapkın aşık gibi bi’şey. Farleigh’le garip bi’ dinamikleri var. Birbirlerine sürekli 'fuck me eyes'la bakıp, laf sokmacalı bi’şey yaşıyolar.. Felix’in kardeşi Venetia’yla başlarda sürekli bi’ bakışmalar. Sonra zaten ikisini de sikiyo’, literally and figuratively. Venetia ve Farleigh’i de cinsel bi’ şekilde baştan çıkarıp, kendi amaçları için manipüle ediyo’. Bi’ ara hatta Elspeth’e de yürüyo’ mu ya? diye bi’ muallakta kalıyosun. Filmin en çok konuşulun sahneleri zaten hep Oliver’ın bu sapkın ve cinsel tarafının bi’ ürünü. Höpürdeterek Felix’in attırıklı banyo suyunu içmesi ve rahmetlinin mezarını (tabiri caizse) sikmesinin başka bi’ açıklaması yok. Oliver bi’ psikopat.
Farkettiğim bi’ başka şey de, Oliver’ın bu şok edici 3 sahnede de dizlerinin üzerinde olması. Küvette banyo suyunu içmeden önce, Venetia’nın regl kanını içmeden önce ve Felix'in mezarını taciz etmeden önce hep dizlerinin üzerine çöktüğünü görüyoruz. Günah işlemeden önce dizlerinin üzerine düşmesi hep bana ‘forgive me father for I have sinned’ diye günah çıkarmaya başlıycak gibi hissettiriyo’ ve bunun çok kasıtlı olduğunu düşünüyorum.

Neyse Oliver tüm yazı milleti manipüle edip, gaslightlayarak hayatına devam ediyo’. Venetia’yı basically taciz edip, Felix’e yalan söylüyo’ kardeşin beni öptü diye. Farleigh’yle geçirdiği akşamdan sonra telefonunu alıp Sothebys’e mail atıp, onu da evden sürdürüyo’. Manipülasyonlarına Elspeth’le devam ediyo’. Biraz dramatik ve olaylı arkadaşı Pamela hakkında Elsbeth’in söylemeye kendini getiremediği şeyleri Oliver söylüyo’ ve bu sayede kadının gözüne giriyo’.
Filmdeki en orijinal, benim de en sevdiğim karakterlerden birisi Elspeth kesinlikle. Aklından geçeni söyleyen, hazır cevap bi’ kadın. Sözleriyle ne kadar kabaysa, görüntüsüyle de o kadar zarif. Sana dünyanın en ağır ve mean şeyini söylerken, ses tonu ve tavırları iltifat eder gibi bi’ kibarlıkta. Gerçek bi’ modern-day aristokrat. Çevresindeki her şeye aşırı uzak, kendi fanusunda yaşayan, yüzeysel bi’ karakter. Tek derdi kendisi. Felix’in cesedini labirentte bulduğunda herkes sinir krizi geçirirken kendisinin ‘it’s almost lunch time’ diyip, yemek odasına gidip parti hakkında konuşmaya başlaması aslında ailenin garip bi’ özelliğini vurguluyo'. Venetia ve Farleigh gözle görülür bir şekilde şoklarını ve üzüntülerini yaşarken Elspeth ve Sir James hayatlarına devam etmeye çalışıyor. Bi’ izleyici olarak üzüntülerini ve zorlandıklarını görmemize rağmen karakterlerin inatla her şey normalmiş gibi davranmaya çalışması bi’ çok farklı konuya bi’ gönderme olabilir. Öncelikle zenginlerin dünyada kıyamet kopsa da kendi normallerinden şaşmamalarını gösteriyo’. Covid zamanı bunu hepimiz gördük, dünya durmuşken Kim Kardashian arkadaşlarıyla tropik bi’ adada doğum günü kutlayabildi. Hiçbir şey yokmuş gibi. Bu sahnenin bir diğer önemi de bence ailenin kötü şeylerle nasıl başa çıkacağını bilmemesini vurgulaması. O kadar mükemmel ve dertsiz hayatlar yaşamışlar ki, gerçek bi’ trajedi yaşandığında bunda verilecek tepkiyi bilmiyorlar. Bu kadın Pamela intihar ettiğinde bile ‘She would do anything for attention’ demiş birisi, tabii ki insan miserysinin gerçek boyutuna empati yapamıyo’.

Bütün aile üyeleri pıtır pıtır ölmeye başlamdan önce yaz başından beri planlanan Oliver’ın kostümü doğum günü partisi günü geliyo’. Doğum günü sabahı, tatlışlık olsun diye Felix, Oliver’ı babasının ölümünden beri aylardır görmediği annesini görmesi için aile evine götürüyo’. Burda Oliver patlıyo’. Bi’ gidiyolar, ailesi hiç anlattığı gibi fakir bi’ evde değil, baya güzel bi’ evde yaşıyo’. Babası ölmemiş, annesi alkolik değilmiş. Tüm yalanları tek tek ortaya çıkıyor, büüüyük sıçıyo’. Felix de haklı olarak çok sinirleniyo’. Ben olsam doğum günü partisini falan siktir edip, onu o evde bırakırdım. Ama Felix’in yumuşak karnına geliyo’ heralde. Hem parti için Saltburn’e geri dönüyolar, hem de Oliver’ın nası’ bi sayko olduğunu kimseye söylemiyo’. Bu sırla da ölüyo’ zaten Felix.

Parti devasa; kostümlü insanlar, dekorasyonlar, cateringler, garsonlar. Yüzlerce davetli var, herkes partiliyo’ ama kim bu insalar amk? Oliver mum üflerken kimse adını bilmiyor falan, zavallı. Partide kimse bunun yüzüne bakmıyo’ tabii ki. Hepsinin hayatını siktiği için Felix de, Venetia da, Farleigh de heriften nefret ediyo’. Gecenin şafağa döndüğü, alkol ve uyuşturucunun partide artık havada ucuştuğu bi’ noktada Oliver labirentte iş üstünde olan Felix’i, içkisine karıştırdığı aşırı miktarda uyuşturucuyla öldürüyo’. Ama tabii ki kimse Oliver’dan şüphelenmiyo’, aksine suç partiye uyuşturucuları getiren Farleigh’e kalıyor ve bi’ kez daha Saltburn’den sürülüyo’. Felix’in ölmesi, ailenin downfall’ının başlangıcı oluyor.

Filmin başında flörtleşirken ‘sen farklısın, çok gerçeksin’ diyen Venetia, son sahnesinde Oliver’ın gerçek yüzünü gördüğünü belli ederek ‘çok sahtesin’ diye Oliver’la yüzleşiyo’. Bu farkındalığı da onun sonunu getiriyo’ çünkü Oliver’ın sıradaki hedefi kardeşinin ölümüyle sarsılmış, psikolojik olarak bitik durumda olan Venetia. Oliver’la yüzleşmesinden sonra ertesi sabah aynı küvette kendi kanında boğulan bi’ Venetia görüyoruz. Çocuklarının bu zamansız ölümleriyle sarsılan Elspeth, Oliver’ın varlığından garip bi’ huzur buluyo’. Ne de olsa onun gözünde oğlunun en yakın arkadaşı ve insanları kendi gibi okuyabilen tek kişi. Bu yüzden bi’ süre daha Saltburn’de kalıyo’. Artık yaz güze dönüyo’ ama Oliver hala Saltburn’de. Neyse allahtan Sir James bi’ noktada yazıyo’ çeki, yardımcı kapısından sessiz sedasız şutluyo’ Oliver’ı. Seneler sonra gazeteden Sir James’in de ölüm haberini alıyoruz. Catton ailesinden bi’ kişi daha eksiliyo’.
Filmin başından beri, Saltburn’de yaşadığı yazı anlatan Oliver’ın aslında tüm bunları yatakta makinaya bağlı olan Elspeth’e anlattığını görüyoruz. Yüzsüz yüzsüz ben aslında Felix’e aşık değildim, herkes öyle sandı ama aslında onu seviyordum ama ondan nefret ediyodum’ falan gibi salak bi’ konuşma yapıyo. Ve bu son sekansta aslında izleyici olarak her şeyin aslını görüyoruz. Felix’le tanışmasını sağlayan bisikletin lastiğini patlatan da Oliver, Venetia’nın küvetine jiletleri bırakan da Oliver, Felix’in içkisine kokain katan da Oliver. Son numarası da Elspeth’le seneler sonra 'karşılaşmış gibi' yapıp, o hastalandığında Saltburn’e dönerek hasta bakıcılığını yapması. Artık bu noktada Elspeth’in beynini yıkayıp, vasiyetini bile değiştiren Oliver gerçek amacına ulaşmış; Saltburn’le arasında duran tek kişi; Elspeth. Onun da hemen nefes tüpünü çekip çıkarıp, öldürüyo’, no problem.
Kapanışta da artık zafer dansını yapan çıplak Oliver’ı görüyoruz. Pipisini sallaya sallaya, eskiden Cattonlara ait olan evde danslar ediyo’. Bi zamanlar istenmeyen, yazıklanan bi’ misafir olarak girdiği bu evin yeni sahibi.

Saltburn, arzunun sapkınlığa dönüşünün hikayesi. Ortalama bi’ insan olan Oliver’ın hırsı ve arzuları için ne kadar ileriye gidebileceğini keşfeden, sınıf farkına ve zenginlere eleştiri getirmeye çalışan bi’ film olmuş. (Ama ne ironik ki, filmin yönetmeni Emerald da çok zengin bi’ aileden gelen, kendisi de Oxford’da okumuş bi’ nepo baby) Hikayeye bu kadar yakın olması bazı yerlerde izleyici beslemiş.
Çok hakim olduğu ve bildiği bir demografi hakkında film çekmesi, detayları zenginleştirmiş ve çok daha accurate bi’ 'zenginler dünyası' yaratmasına yardımcı olmuş. Aklımızda soru işaretleri kalmadı mı? Kaldı. Mesela Saltburn’den ilk sürülmesinden sonra Oliver’ın partisine gelen Farleigh ‘burası benim evim, buraya her zaman geri dönerim’ diyo. E bu kadar şey oluyo’, bu ev Oliver’a kalıyo’ ve Farleigh çıkıp hiçbir şey demiyor? Uşakbaşı Duncan normalde her şeyi görüp, duyar, duvar arkalarından belirir; bi’ yerden sonra o da kayboluyo’. Elspeth tüpü çekildiği için ölüyor, doktor gelince bu kadının tüpü niye çıkık demiyor mu? Gibi gibi. Saltburn izlemesi çok keyifli, görsel dünyasıyla çok güçlü bi’ film. Hikayede eleştirilen noktalar çok daha bulanık kalıyo’ ve eleştiri noktaları bazı noktalarda hikayenin kendisiyle çatışsa da, oyunculuk performansları, cinematography ve akıcı diliyle bu boşlukları çok da hissettirmiyo’. Bu yazıyı yazmak için 5 kere Saltburn izledim, bi’ süre adını bile duymak istemiyorum o yüzden dkjhdfs. Kimse sormadı ama, siz nasıl buldunuz?
Comments